Hayatın bir kesiminde gidivermek...
Hepimiz hiç ölmeyecek gibi yaşamaya devam ederken bir yerde birileri hayata bir bebek olarak adım atıyor, birileri ise veda ediyor arkasında anılar ve kişiler bırakarak. Gerçekten ölüm kaybedilen için mi yoksa kaybedenler için mi zor ?

Yaşıyoruz, mücadele ediyoruz ve hep birşeylere sahip olmak için didinip duruyoruz. Zaman ilerlerken sen doğuyorsun, bebekliğini yaşıyorsun, gençliğe adım atıyorsun, arkasından gelen olgunluk dönemiyle tecrübe ediniyorsun ve yaşlılık ile ölüme yakın hale geliyorsun. Düşününce uzun gelen hayat aslında çarçabuk geçen bir film şeridi gibi. Zamanın oyuncakları olan biz insanlar…
O son ana geldiğinde nerde olduğunun, kaç odalı bir evde oturduğunun hatta cebinde ne kadar paran olduğunun bile bir önemi yok. Tek önemli olan geride ne bıraktığın ve hayatının ne kadarını gerçekten yaşamak istediğin ve hayal ettiğin gibi yaşadığın. Emanet olarak aldığın bu bedeni teslim etmeden önce sana biçilen bu sürede ruhunu ne kadar beslediğin.
Çoğumuz sakin bir hayatın hayalini kurarız. Bahçeli bir ev ya da uzaklarda bize ait birşeyler. Bahçesinde meyveler ve sebzeler yetiştireceğimiz, çicekler ekeceğimiz hatta denize karşı belki de orman manzarasına nazır. Sizin hayaliniz farklı olabilir ama özünde elde edilmek istenen hep o huzur ve sakinlik tutkusu, özlemi değilmidir ? Böylesine karmaşanın içerisinde yaşarken, çalışırken ve hatta eğlenirken aslında aklımızın bir yerinde hep o olgunluk ve yaşlılık hayatı yatmaz mı ?
Doya doya yaşamalıyız bize verilen bu süreyi. Ne zaman nerde biteceğini bilmezken nedir bu koşturmaca bu hırs !!! Doldur cebini doldurabilceğin kadar hayalle, iyilikle, mutlulukla, aşkla ve sevgiyle… Ne demişler
“ İyi geçen bir gün nasıl mutlu bir uyku getirirse, iyi geçen bir ömür de mutlu bir ölüm getirir.”
No comments:
Post a Comment