Sunday, July 31, 2011

Hasan Boğuldu...

Kimine göre sadece gezilecek bir yerden ibaret olan Hasan Boğuldu aslında geçmişte yaşanmış acı bir hikayenin kalıntılarını taşır. Bize miras bıraktıkları bir harabe bir ören yeri gibidir. Attığın her adımda o yer biraz daha içine çeker seni ve hikayesini okumak, anlamak ve içine çekmek istersin.












Büyük bir aşk...Engeller ile sarılı ve aşılması gereken duvarları olan büyük ama sonu acı biten bir aşk.

Hasan çok sevmiş Emine'yi. İlk gördüğü andan itibaren kalbi başka atmaya başlamış ve artık ayakları onu farklı yerlere o oba kızının olduğu dağın eteklerine sürüklüyormuş. Sonra bitsin bu hasret demiş ve törelerine göre bir anlaşma yapmış Emine'yle. Ama olmamış başaramamış. Onun ova şartlarına alışmış bedeni taşıyamamış tuz dolu o koca çuvalı. Yere yığılmış aniden. Kanlar içindeki sırtından yere devrilmiş o kader belirleyici çuval. Emine sırtlanmış ve devam etmiş yoluna Hasan^sız. Obalı Emine Ovalı Hasan'a sırt çevirmeliymiş....O andan sonra gören olmamış Hasan'ı. Emine Hasan'a ait olduğunu bildiği ve derenin karanlık bir ücrasında bulduğu gömlek parçası ile asmış kendini ağaca..

Biliyordu ki Emine artık yaşam onun için tok iken yemek yemek gibiydi ve bir o kadar anlamsız ve boştu...














Şimdilerde herkes oraya akın akın gidiyor. Önce buz gibi bir suyun içine bırakıyorsun kendini. Dondurucu etkisi olan bu suya eşlik eden muhteşem bir orman manzarası, kayalıklar ve devasa boyutlarda çeşit çeşit ağaç, bitki ve muhteşem bir şelale. Hepsi bu hikayeye eşlik ediyor sanki.  Bu hikayenin içinde yaşıyor ve her gelen kişinin kulağına bu hikayeyi fısıldıyor. 

Sonra yukarıya doğru tırmanan bir yol. Bitiminde seni bekleyen olağanüstü bir dere. Hasan Boğuldu deresi. Muhteşem...


Tüm geziniz bittikten sonra mutlaka uğrayın Sezai Abi'ye. Kaz Dağlarından bal, el yapımı zeytinyağı, zeytin ve binimum baharat çeşidi ve benim favorim limon kekiği. Tavsiyesi üzerine her çaya bir fiske atıyorum... O ne inanılmaz bir tat öyle. Gelde içme bu çayı ve düşünme oranın inanılmaz büyüsünü ve sana yaşattıklarını.

Sizinde yolunuz düşerse Akçay'a mutlaka uğrayın o inanılmaz yere. Önce bir gezin ve hissedin yaşanmışlığı ta içinizde. Sonra gibin oturun bir yere kiremitte köfte ya da alabalık yiyin. İnanın hafızanızda saklı kalacak güzel bir anı sizi bekliyor. Hasan ve Emine'nin öyküsü, Hasan Boğuldu'nun gizemli havası ve siz. Daha insan ne ister ki böyle bir huzurdan sonra.... Sevgilerle

Sunday, July 10, 2011

Keşke o küçük çocuk olarak kalabilsek...

Keşke hepimiz o küçük çocuk olarak kalabilsek. O zaman herşey daha kolay olurmuydu ?

Doğru değil mi !!!  Ne böyle endişelerimiz vardı ne de bu kadar savunmasızdık hayata karşı. Tek derdimiz oyuncağımızın bir yerini kaybetmemiz ya da beğendiğimiz bir oyuncağa sahip olamamamızdı...

İnsan aslında hep yalnız. Kendisine ait olan ve asla kimseye anlatamadığı bir dünyası var. Anlatamaz çünkü paylaştığı anda kendisini koruyan kalkanın ortadan kalkacağına inanır. Anlatamaz çünkü kendisinden başka kimsenin bilmediği onu görmelerinden korkar. Doğrusu böylesidir ya da yanlıştır seçtiği yol kimbilir ama o cesaret edemez savurmaya duygularını.

Korkularımız var. Kaybetmekten korkarız, üzülmekten korkarız, mutluluğumuzun kısa sürmesinden korkarız. Hatta bu öyle bir hal alır ki mutlu olduğumuz anda içimize girer ve o anın tadını çıkarmamıza izin vermeden sömürmeye başlar bizi.

Merak edilmek isteriz. Sevdiğimizin nefesini ensemizde hissetmek. Heran onu görmek onu yaşamak ve o duyguyu sonuna kadar içimize çekmek, içimizi doldurmak isteriz. Kimse anlamasın kimse görmesin. Herkesten saklarız, herkesten korkmaya o an başlarız çünkü elimizden alınmak istenen bizi hayatta bırakan tek şeydir. O "Sevgidir." Sevgidir işte o küçük çocuğu dışarıya çıkaran.

Hayat çok acımasız insanlar ise önyargılarına kurban. Gitmek ile kalmak arasında kaldığımız o duygu. Gitmek isteriz ama nereye bilemeyiz. Kalmak isteriz ama kalamayız sığamayız o kareye o kare dar gelir bize...Kalmak istediğim yer orasıdır ama o kadar yormaya başlamıştır ki bizi gideceğimiz yer uzak olsa bile huzurdur aradığımız. Orası artık bize dar gelir, acı verir ve isyan ederiz arkasından. İsyan ederiz hayata ve hayatın bizi bu kadar çabuk harcamasına, tüketmesine.

Kimi zaman aşık olmayı kimi zaman aşık olunan olmayı seçeriz. Asıl amaç her duyguyu yaşama çabasıdır. Hem bir aşık gibi yanmak kavrulmak ölesiye sevmek hem de bir aşık olunan gibi şımartılmak, el üstünde tutulmak, beğenilmek. İnsanız işte her duyguyu her anı iliklerimize kadar yaşamak istiyoruz. Tıpkı bir çocuk gibi sorgusuz, sualsiz ve sonucunu düşünmeden atıyoruz kendimizi o havuzun içine. Evet ... Haklısın kimisi boğuluyor o derinlerde :( ama inan çıkmayı başaran çoğumuz var...

Peşini bırakmayın duygularınızın ve arkasından gidin her daim. Hayat çok kısa ve biz bu kısa zamanda her duyguyu dipten en yukarıya yaşayabiliyorsak başarmışız demektir aksi bizi sadece kocaman bir boşluğa götürmez mi ???....Ümit et hep böyle sınırsızca..İnan O seni doğru yola çıkartacak...

Zira " Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir. "   Sevgiler....

Bazı duygular var pahabiçilemez...

Hayal kurmak güzel şeydir. Çoğu insan bundan pek haz almasada bir o kadar çoğunluk da hayalleri ile yaşar. Yaşayamadığımız ama yaşamayı arzu...